Ezgi Koman
Sadece bu kış yani Kasım 2021’den bugüne kadar, yani son üç ayda evlerinde kömür sobasından ya da elektrikli ısıtıcıdan çıkan yangın sebebiyle en az 14 çocuğun yaşamını kaybettiğini biliyor muydunuz?
Üç yaşındaki Abdunnasır, beş yaşındaki Muhammet Rida, dört yaşındaki Umut, iki yaşındaki Yasin ve Remzi, beş yaşındaki Besme, dokuz yaşındaki Şahin ve Ahmet, bir yaşındaki Selva, üç yaşındaki Muhammet, bir yaşındaki Mesut Efe, onbir yaşındaki Nehir, dört yaşındaki Osman Halil ile altı yaşındaki Handan Halil…
Peki bu çocukların dokuzunun Suriyeli mülteci olması sizce sadece bir tesadüf mü? Peki yangınların çoğunlukla Romanların yaşadığı mahallelerde çıkmasına ne dersiniz? O da mı tesadüf?
Sorulara biraz ara verelim. Kanada’ya gidelim.
Kanada’da bir hafta önce resmi isimleri “First Nation” olan Kanada Kızılderililerinin yaşadığı bölgede çıkan yangın sonucunda yaşları iki ila dokuz arasında değişen üç çocuk yaşamını kaybetti. Bu ölümler yerli halkların hakları üzerine çalışan gruplara, medyaya ve topluma bir raporu hatırlattı. Bu rapor yine bezer bir yangın sonucunda Ontario Adli Tıp Başkanlığı tarafından 2017 yılında hazırlanmıştı. Raporun adı “Kanada Kızılderililerinin Yangınlarda Yaşamlarını Kaybetmetlerinin Sebepleri Anlamak”tı.
Raporda 10 yaş altındaki Kızılderili çocukların yangında yaşamlarını kaybetme olasılıklarının diğer çocuklara göre 86 kat daha fazla olduğu belirtiliyordu. Bu durumun bu halkların yaşadığı evlerin genellikle ucuz, yanıcı malzemelerden inşa edilmiş olmasından, bu evlerde temel yangın güvenliği altyapısının bulunmamasından ve onca talebe karşın yangın söndürmek için gerekli altyapı için kaynağın ayrılmayışından kaynaklandığı dile getiriliyordu.
Kanada’nın tarihteki yerli halklara yönelik insanlık suçu sayılacak muamelesinin etkilerinin devamı olduğu belirtilen bu ölümlerin önlenebilir ve sistematik olduğu da raporda vurgulanıyordu. Yapılması gerekenler de o bölgeye özel olarak listelenmişti.
Türkiye’de evlerde çıkan yangından kaynaklı çocuk ölümlerine baktığımızda temel sebebin yoksulluk, eşitsizlik ve denetimsizlik olduğunu açıkça görebiliyorsunuz…
Örneğin, İzmir’de Romanların yaşadığı mahallede, zaten kötü durumda olan evlerinde çıkan ve iki çocuğun yaşamını kaybettiği yangında mahallede yangın söndürme musluğunun bulunmayışı yangının hızla söndürülmesini engellemişti.
Esenyurt’ta Suriyeli ailenin kaldığı bodrum katında çıkan ve dört çocuğun yaşamını kaybettiği yangının sebebi ise ödenemeyen fatura sonucunda kesilen doğalgaz yüzünden kullanılan elektrik sobasıydı. Mahalleden bir tanık aileyle ilgili şöyle demişti: “Anne çalışıp beş çocuğa bakıyordu. Durumları da yoktu. Anne bir aralar fırında çalışıyordu. Sonra oradan çıktı çorap fabrikasına girdi. Çocuklar da kendi kendilerine bakıyordu. En büyükleri dokuz yaşında en küçüğü de kundaktaydı.”
Antalya Serik’teki altı aylık Suriyeli bebek ise anne ve babası işe gittiğinde yalnız kaldığı konteynerda çıkan yangın sonucunda yaşamını kaybetmişti.
KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin hazırladığı yıllık, Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı Raporları ile yangın sebebiyle her yıl en az 40 çocuğun yaşamını kaybettiğini görünür kılarken aslında önlenebilir olan bu ölümlerin sistematik olduğunu ısrarla vurguluyordu. Raporları dikkate alan, bu konuda önleyici politikalar üreten hiç olmamıştı…
Evet gündem yine ağır, gündem yine hızlı… Gündem yine çocuk değil… Seçimler yaklaştıkça gündemin daha da hızlanacağı, hatta sertleşeceği kesin. Bu hız, bu sertlik ne yazık ki Türkiye’de yıllardır sistematik olarak gerçekleşen, önlenebilir çocuk ölümlerini, haklara erişemeyen çocukların yaşadıklarını görünmez kılıyor.
Türkiye’de Kanada’dan farklı olarak ne merkezi ne de yerel yönetimlerin gündeminde bu ölümleri araştırmak, bu ölümlerin sebeplerini anlamak yer almıyorsa da seçimler yaklaşıyorken, -yıllardır bu konuda çözüm üretmeyen iktidara değilse de- en azından muhalefete sorumuzu şimdilik buraya bırakalım: Önlenebilir ve sistematik olan tüm çocuk ölümlerine karşı nasıl bir politikanız var? Daha doğrusu var mı!?