PYD’nin önceki dönem Eş Başkanı Salih Müslim ile bölgedeki son gelişmeleri ve süreci konuştuk:
Kobanê sadece Kürtler için değil bütün dünya için bir sembol oldu. Terörizme karşı, cihadistlere karşı direnişin sembolü oldu. Kobanê’de yapılanlar herkes için onur verici bir duruştur ve herkesin sahip çıkması gerekiyor
Nezahat Doğan
DAİŞ’in en büyük hezimeti de Kobanê’de yaşandı. Bu nedenle dünyada da bir sembol haline geldi. Erdoğan geçmişte ‘Kobanê’ye düştü düşecek’ diye hedef göstermişti. Bu durum şimdi öç alma davasına dönüşmüş durumda
Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse Türkiye kurtulur. Türkiye için Kürt sorununu çözmemesi bir karadelik olmuş ve her şeyini kaybediyor. Bunu da kaybedecekler. Çünkü ne kadar yalan söylesen de bir halkı yok edemezsin
Ortadoğu’da Suriye’de yeni bir rejim oluşturulmasının sancıları sürerken, başta Kürtlerin bölgedeki varlığına yönelik saldırılar gündemde sıcaklığını koruyor. Dünya ülkeleri Suriye’de Kürtler olmadan bir çözüm gerçekleşemeyeceği vurgusu yaparken Türkiye’nin ateşkes arabuluculuğunu kabul etmeyerek operasyonlarını sürdürmesi, süreçteki belirsizliği daha da artırıyor.
Suriye Özerk Yönetim olmadan bir çözüm ve yeni rejimin oluşmasının mümkün olamayacağını belirten PYD’nin önceki dönem Eş Başkanı Salih Müslim ile bölgedeki son gelişmeleri ve süreci konuştuk.
- Suriye’de Esad rejiminin çöküşüyle yeni bir döneme girildi. Türkiye operasyonlarla nasıl bir rol aldı? Rusya ve İran’ın neden müdahale edememesinin arkasındaki neden neydi ve süreç Suriye’yi nereye getirdi?
Suriye’nin genel olarak 2011’den bu yana despot rejime karşı özgürlük ve demokrasi isteyen bizim de içinde olduğumuz bir halk ayaklanması vardı. Ancak Türkiye müdahalesiyle kendi çıkarları doğrultusunda işe karışarak müdahale etti ve bazı grupları desteklemeye başladı. Onları Kürtlerin bulunduğu yerlere; Kuzey doğu Suriye’ye yöneltti. DAİŞ’in de içinde olduğu bu grupları saldırttı. Türkiye’nin amacı farklıydı ancak biz bunu durdurabildik ve DAİŞ Kobanê’de hezimete uğradı ama hala başka yerlerde; Arap çölünde, Suriye çölünde kendini gösteriyor. Git gide de genişliyorlar ve hala da Türkiye ile ilişkileri var. Bu cihatçıların iki grubu var; birincisi HTŞ, diğeri SMO’dur. Biz bunları tanıyoruz ve biliyoruz. HTŞ daha disiplinli, daha organize olmuş bir gruptur. SMO ise Türkiye’nin toparladığı çeteler halindedir. Son süreçte de Türkiye SMO’yu özellikle Kürt bölgelerine saldırttı ve Halep’in kuzeyinde Şehba’dan Minbic’e kadar geldiler. Şimdi de Kobanê’ye saldırıyorlar. Bunların hepsi Türkiye’nin yönetiminde oluyor.
Şimdi Şam’dakilerle oturup konuşmak için bir yol arıyoruz ama diğer grupla çatışıyoruz. Suriye’de herkes bu rejimden kurtuluşu kutlarken ve biz de bunların bir parçası olmuşken bizi arkadan vurmaya devam ediyorlar. Bunun nereye kadar gideceğini bilmiyoruz.
- Kobanê’ye dönük saldırı ve tehditler son günlerde daha yoğunlaşmış görünüyor. Kobanê neden hedefte?
Kobanê, bizim için, Kürtlerin birliği için sembol oldu. DAİŞ’in en büyük hezimeti de Kobanê’de yaşandı. Bu nedenle dünyada da bir sembol haline geldi. Erdoğan geçmişte “Kobanê düştü düşecek” diye hedef göstermişti. Bu durum şimdi de onda bir öç alma davasına dönüşmüş durumda. Sanki aşiret kafasıyla; “Nasıl benim savaştığım Kobanê bir direniş sembolü oluyor? Ben bunun öcünü alacağım, onun için burayı düşürmem gerekiyor.” diye hazırlık yapıyor. Bundan başka bir neden yok.
- DAİŞ’in de hareketlendiği gözleniyor. Uluslararası güçler ve devletlerden ise “DAİŞ’e karşı Kürtler mücadele etmiştir, hakları korunmalıdır, Kürtleri destekleyeceğiz.” açıklamaları geliyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkes ayağa kalkmış durumda ve Kobanê’yi savunmak istiyor. Biz de elbette güçlü bir şekilde direneceğiz. Diğer tarafta Erdoğan “Kobanê yi yok edeceğim, işgal edeceğim.” diyerek hem kendisi hem de kendi çetelerini saldırtıyor. Bu kadar kayıp vermelerine rağmen saldırı halen de devam ediyor. Geçen çatışmalarda Tişrin Barajı’na saldırısında bir defada 37 çete mensubu öldürüldü. Bir dron düşürüldü. Bu saldırıları DAİŞ’in öcünü almak için yapıyorlar.
- Kobanê’nin yanı sıra Raqqa ve Deyrisor’da saldırılar olduğu yönünde bilgiler var. Tam olarak neler yaşanıyor bölgede?
Orada bir şey yok. Raqqa’da ve Deyrisor’da DAİŞ’in uyuyan bazı hücreleri kalkıp suikast gibi eylemler yapıyor. Başka bir durum yok. Oyun ve provokasyon yapmaya çalıştılar ancak bu keşfedildi. Yine Türkiye’nin eliyle birisine kalkıp bin dolar veriyorlar “sen şöyle şöyle yapacaksın, kurşun sıkacaksın halka,” diye. Birkaç kişi yaralandı bir de şehit oldu. Halk bunun nasıl bir oyun olduğunu biliyor. Ama bunun üzerinden Türkiye’de bir algı operasyonu yürütülüyor.
- Nasıl bir algı operasyonundan bahsediyorsunuz? Orada yaşananlarla Türkiye’de anlatılanlar tam örtüşmüyor mu?
Hiç örtüşmüyor. Mesela Tişrin’de ne kadar kişinin öldüğünden hiç bahsedilmiyor. Dronların nasıl düşürüldüğünden kimse bahsetmiyor. Çok yoğun algı operasyonları yaparak halkı etkilemeye çalışıyor ama öyle değil.
- Türkiye’den bakıldığında da orada neler yaşandığı tam anlaşılamıyor. Öte taraftan Mazlum Abdi’nin açıklamaları ve “Amerika’nın garantörlüğünde buradaki güçlerimizi düzenleyebiliriz.” açılımı var. Türkiye ve uluslararası güçler arasında nasıl bir diplomasi söz konusu?
Biz bir çatışmanın olmaması için, çatışmaları önlemek için hem buradaki uluslararası güçlere hem de diğerlerine yönelik ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Biz baştan beri Suriye’nin parçasıyız ve sorunları Suriye ile çözmek istiyoruz. Ama bu daha önce nasıl engellediyse şimdi de engellemeye çalışılıyor. İkinci günde Dışişleri Bakanı MİT başkanını Şam’a gönderdiğinde MİT başkanı Emevi Camii’nde namaz kılarken mutlaka “Kürtlerle oturma, QSD ile oturma, özerk yönetimle hiçbir görüşme ve anlaşma yapma.” gibi tavsiyelerde bulunmuşlardır. Ama buna rağmen de biz çoğalıyoruz. Muhakkak görüşmek ve görüşerek çözmek istiyoruz. Bu Suriye’nin sorunudur ve kimsenin karışmaması gerekiyor ama Türkiye rahat bırakmıyor.
- Rusya denklemden uzaklaşmış gibi gözüküyor. ABD ise saldırıları durdurma konusunda arabuluculuk yapıyor. ABD’nin tutumu yeterli mi sizce?
Hayır, biz Amerika’nın tutumunu yeterli görmüyoruz. Onlar da gerçekten bu başkanlık seçimi sonrası değişim sürecinden yararlanmaya çalışıyorlar. Amerika’da net karar verecek başkanlık yok şu anda. Bu nedenle bu sürede oportünist bir tavır sergiliyorlar. Amerika bir taraftan “sizi destekliyoruz,” derken diğer taraftan da “Türkiye bizim müttefikimizdir biz ona karşı bir şey yapmıyoruz,” diyor. Ama perde arkasında birçok baskı uyguladığını biliyoruz. Ancak Türkiye “Ben yok edeceğim.” diyerek kimseyi dinlemiyor. Şimdiye kadar, Fransızlar söyledi, Amerikalılar söylüyor, diğerleri söylüyor ama kimseyi dinlemiyor. Sanki bizi zayıf görüyor ve böyle geçici bir süreçte “Ben ne elde edersem bana kazanç kalır.” anlayışıyla bir emrivaki yapmak istiyor. Ama biz sonuna kadar direneceğiz.
- Kürtlerin ulusal birliğinde ortaklaşarak direnme ve güçlü bir duruş yönünde adımlar var. Yeni Suriye oluşurken sorunları diplomasi ve çatışmasızlıkla çözme çabaları da sürdürülüyor. Sizin yeni Suriye’nin oluşmasında nasıl bir çözüm öneriniz var? Suriye’deki belirsizlikten nasıl çıkılır?
Şimdi herkes inanıyor ki Suriye 2011’deki eski dönemine dönmeyecektir. Muhakkak yeni bir Suriye, yeni ilişkiler, yeni bir anayasa olacak. Ancak beraber nasıl yaşayacağımıza dair, herkesin -ve bizim de- katılacağı bir anayasa olması lazım. Bizim demokratik özerklik olarak bir projemiz ve yol haritamız vardır. Bunu söylemişiz ama ısrar etmiyoruz. Bunu herkesle tartışabilir ve konuşabiliriz. Cenevre sürecinde ve daha önceki süreçlerde Türkiye kendi etkisini kullanarak bizi uzaklaştırdı ve sorun çözülmedi. Biz olmadan da sorun çözülmeyecek. Demokratik özerklik bölgesi ve oluşum olarak, Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin kurduğu bir sistem var. Eğer bunların temsilcileri katılmazsa bir çözüm imkânsızdır. Türkiye ise bunları uzaklaştırmak istiyor. Cenevre’den uzaklaştırdı, Soci’den uzaklaştırdı, şimdi de uzaklaştırmaya çalışıyor. Herkesin ve özellikle de Suriyelilerin bunu görmesi gerekiyor. Türkiye niye bu çabaları engelliyor? Elbette kendi çıkarı için.
- Uluslararası alanda da Türkiye Kürtlerle ortaklaşmalı denirken Türkiye neden Kürtlerle ortak bir zeminde buluşamıyor?
Bu tek kelimeyle Kürt fobisinden başka bir şey değil. Bunun nedeni Türkiye’deki Kürt fobisidir. Bunun için de PKK imiş, QSD imiş; onlar teröristmiş gibi bahaneler yaratılıyor. Ama dünya öyle görmüyor. Sadece kendi gözünden bakıp bütün dünyaya kalkıp “Kürtler teröristmiş” diyeceksin! Bu Kürt fobisinden kaynaklanan bir durumdur ve başka bir şey değildir. Bu bütün Türkiye’ye kaybettirdi. Oysa Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse Türkiye kurtulur. Türkiye için Kürt sorununu çözmemesi bir karadelik olmuş ve her şeyini kaybediyor. Bunu da kaybedecekler. Çünkü ne kadar yalan söylesen de bir halkı yok edemezsin.
- Türkiye ısrarla Kuzey Doğu Suriye’yi tehdit olarak görüyor. Sizin Türkiye’ye bir tehdidiniz var mı? Türkiye sizi neden bir tehdit olarak görüyor?
Bilmiyorum, bunu onlara soracaksınız. Kardeşim Kürtler size bir tehdit değil. Siz de görüyorsunuz sokaklarda birisi Kürt lafı konuşunca ya da şarkı söyleyince saldırılıyor, dövülüyor. Bunu neye bağlayacaksınız bilmiyorum…
- Türkiye’de Kürt Sorununun çözümüne ilişkin bir süreç mi oluyor derken, diğer tarafta Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyonlarda bir çelişki görüyor musunuz?
Biz baştan beri söylüyoruz, büyük bir çelişki var. Türkiye kendi Kürt sorununu çözmüş olsaydı bize saldırmazdı. Onlar Türkiye’de bir çözüm sürecine girerse biz rahatlarız burada. 2014- 2015’te bizim insanlarımız tartışmak için Ankara’ya kadar gidiyorlardı. Sonra durum birdenbire değişti.
- Siz de Ankara’ya geldiniz? Görüşmeler yaptınız?
Evet, doğrudur. Peki, ne değişti ya da birdenbire değiştiniz de hepimizi birden terörist yaptınız? Onun için bu bir Kürt fobisinden başka bir şey değildir diyorum. Türkiye kendi sorununu çözerse biz rahatlarız diyorum. Ancak illaki biz oraya bağlı değiliz. Kendi sorunumuzu Suriye’de, Şam’da çözmek istiyoruz. Ama Türkiye “bunlarla sorunları çözmeyin” diye Şam’a kadar geliyor ve müdahale ediyor.
- Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerin yanı sıra Araplar, Asuri Süryaniler, aleviler; yani birçok kültür ve dil var… Alevilere dönük de ciddi saldırılar yaşanıyor. Bir tarafta HTŞ, diğer tarafta SMO varken cihatçı olmayanlar Suriye’de nasıl bir tehditle karşı karşıya kalıyor?
Böyle saldırılar olmazsa biz beraber yaşayabiliriz. Çeşitli ideolojiler, fikirler, düşüncelerle bir arada yaşayabiliriz. Yeter ki birbirimizi öldürmeyelim, birbirimize saldırmayalım. Ancak Türkiye’nin beslediği, eğittiği, terbiye ettiği SMO böyle bir anlayışta değil. Söylediğiniz kötülükler de onlardan geliyor. Alevilere, Kürtlere, Hristiyanların kiliselerine saldırılar hep bunlardan geliyor. Çünkü bunlar saldıran diğer gruplar DAİŞ’in kalıntılarıdır. Ancak HTŞ biraz daha disiplinlidir. En azından söyledikleri lafa saygı gösteriyorlar.
- HTŞ ve SMO’nun da ortaklaştırılması gibi değerlendirmeler de yapılıyor? Ne düşünüyorsunuz?
Gerçekte öyle değil. HTŞ’nin sözleri ve söylemleri var, biz bunu esas alacağız ve pratiğine bakacağız. SMO öyle değil tabi. Onlar bambaşka bir yapı, sadece Türkiye’nin emrinde ve her şeyi karıştırıyor. Türkiye de kalkıp kendi suçlarını örtbas etmek için bunlarla kendini eş tutmaya çalışıyor.
- Devlet Bahçeli SMO komutanları ile görüşme yaptı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu da bir suçun ortağı olduğunu gösteriyor. Zaten onları cesaretlendiren, eğiten, donatan onlardır.
- Bugünden yarına çok sıcak gelişmeler yaşanıyor. Mazlum Abdi’nin de ”Sorunların çözülmesi için temas ve diyalog halindeyiz, üzerimize düşen sorumluluğu yapacağız.” şeklinde açıklamalı var. Nasıl bir süreç var önümüzde?
Burada Demokratik Suriye Güçleri var. Bu Araplardan, Kürtlerden, Süryanilerden, Ermenilerden oluşan savunma güçleridir. Bunlar kendilerini savunacaklar ama ilerde ne olur bilmiyorum, çok sancılı dönemden geçiyoruz. Umarız en sonunda da bu halkın iradesi gerçekleşecektir. Biz halkın içerisinde yaşıyoruz; ne kadar düşmanlık ve saldırılar olsa da Suriye halkı bunu kabul etmez. Buna herkes karşı çıkıyor ve herkes Suriye’nin problemlerinin Suriyeliler tarafından çözülmesini istiyor. Ama Türkiye buna fırsat vermiyor.
- Öte taraftan da İmralı kapılarının açılması konuşuluyor. Abdullah Öcalan bu sürece dahil edilebilir mi? Edilirse nasıl bir etkisi olur?
Kürt halkı içinde herkes Brez Öcalan’a saygı duyuyor. Halkın onu önder alması Suriye’deki sorun dahil çok şeyi kolaylaştırabilir. Onun önü açılır ve düşünceleri alınırsa çözümde etkili olur diye düşünüyorum.
- Suriye içinde müzakere ve temaslar sürdürülüyor mu? Hangi adımlar atılacak, neler yapacaksınız?
Biz, Demokratik Suriye Güçleri olarak yönetim olarak, halk toplantıları olarak her bakımdan çabalıyoruz. Bütün Kürt güçlerini bir araya getirip “Ne yapabiliriz?” diye konuşuyoruz. Ortak bir delegasyon ile Şam’a heyet gönderebilmek adına toplanıyoruz. Önümüzdeki günlerde çabalarımızın başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Demokratik Suriye Güçleri olmadan çare bulmak imkânsızdır; o olmadan çare olmaz, diye düşünüyorum. Benim Kürt kamuoyu ve insanlarımıza çağrım şudur: Kobanê sadece Kürtler için değil bütün dünya için bir sembol oldu. Terörizme karşı, cihadistlere karşı direnişin sembolü oldu. Kobanê’de yapılanlar herkes için onur verici bir duruştur ve herkesin sahip çıkması gerekiyor. Kobanê’nin koruması gerekiyor. Biz ne gerekirse yaparız ve halkımızın da buna sahip çıkmasını istiyoruz.
- Salih Müslim’in derdi nedir?
Derdimiz bir ve özgür yaşamaktır. Derdimiz özgür yaşam kurmaktır. Bunun için de tüm halklarımız özgür olup bir arada demokratik özgür bir yaşam oluşturana kadar direneceğiz.