Bir arkadaşım var. Uzaktan da olsa, onunla zaman zaman şakalaşırız. Kendisi biraz ulusalcılara sempati duyar. En beğendiği köşe yazarı da Cumhuriyet’te köşesi olan Mehmet Ali Güller. Arada sırada Perinçekçi Aydınlık gazetesinin eski yazarını, bilgili, zeki olmakla birlikte fiilen Erdoğan’ın Kürt siyasetini desteklediği için eleştirdiğimde, bu arkadaşım da beni eleştirir.
Dün e-postadaki adresime bir mektup gönderdi. Bakalım yine bana neler demiş diye merakla mektubunu okudum. Ama hayretler içinde kaldım. “Veysi, al da oku, bak bakalım Mehmet Ali Güller neler yazmış, oku da bu müstesna yazarın senden en küçük farkı mı var anla” diye başlamış ve Güller’den şaşırtıcı bir alıntı yapmış. Mektubunu bitirirken, “haydi bakalım, şimdi senin okkalı bir özeleştiri yapmanı beklerim” demiş. Yaptığı alıntıyı olduğu gibi aktarıyorum:
“Türkiye için “güvenlik sorunu”, saldırganlığın ve işgalin gerekçesi ve perdesidir. Türkiye’nin bir güvenlik sorunu yok, tersine Türkiye’nin komşularının güvenlik sorunu var. Çünkü Türkiye saldıran, Rojava dahil komşuları ise savunan durumdadır.
Türkiye’ye karşı açılan savaşlar temelde bir savunma savaşıdır, çünkü ilk saldıran, işgal eden, yayılan, başkasının toprağına el koyan ve doymayan, sürekli genişleme peşinde olan Türkiye’dir.”
Tahmin edersiniz ki, bu satırları okuyunca dilim tutuldu. Malum Güller legal yayınlanan Cumhuriyet gazetesinde yazıyor. “Eyvah demişim, işte şimdi yandı İlhan Selçuk’un gazetesi, vallahi Güller başta, ne kadar yöneticisi varsa topu hapsi boylayacak…” Arkadaşım “senden en küçük farkı yok” dese de ben şimdiye kadar düşüncemi bu açıklıkta kendi gazetemde hiçbir zaman arkadaşlarımı ateşe atma pahasına dile getirmedim. Ezop diliyle konuşmayı tercih ettim. Yine de Güller’i kıskanmadım diyemem. Hem adamcağızı yıllardır suçladığım için pişman oldum, hem de Galieo Galilei gibi “ama Türkiye yine de saldırıyor” diyebilecek ulvi bir inancı fedaice savunmasına hayran kaldım.
Fakat bir yandan da Güller’in tam aksi görüşleri yıllardır savunmuş olması kafama takıldı.
Güller neden böyle yüzseksen derece dönüş yaptı diye kendi kendime sordum. Sonunda Çin’le, Rusya’yla ve dolayısı ile Beşar Esad’la ittifak kuracağını düşündüğü Erdoğan’ın NATO safında yer alıp, emrindeki güçlerle Suriye’yi işgal etmesi karşısında, büyük bir hayal kırıklığına uğradığını, henüz Çin seyahatinden dönmüşken, yaşadığı bu hayal kırıklığı ile “köprüleri yaktığı” sonucuna vardım. Bu sırtını çaktırmadan devlete yaslayan yazarın, beklemediği gelişmeler karşısında bunalıma girdiğini, her türlü ihtiyatı boş verip, intiharın eşiğine geldiğini düşündüm ve “vah vah” dedim.
Dedikten sonra aklıma Güller’in bu yazıyı ne zaman yazdığını araştırmak geldi. Hani “Rojava”nın adı geçmese, vaktiyle Perinçek’in Türk ordusuna ve devletine zehir zembelek saldırdığı illegal “Şafak” dergisinde yazmış olmalı diyeceğim ama, “Rojava” terimi bu ihtimali dışta bırakıyor. Daldım internetteki arşive. Kobane savaşı günlerinden başlayarak aradım taradım ama bu alıntının bulunduğu yazıdan eser yok. Sonunda arkadaşıma yazının yayınlanma tarihini sormak geldi. Verdiği cevap şu: “Yazı 19 Aralık 2024 tarihinde, yani sen mektubumu okuduğun gün Cumhuriyet’te yayınlandı.” Bu arada sırıtan bir emojiyi de notuna eklemiş.
Yazıyı hemen okudum. Beynimden vurulmuşa döndüğümü söylemeliyim. Hemen arkadaşıma şu notu yazdım: “Bu artık şaka olmaktan çıktı dostum, eşek şakasına dönüştü”. Notumun sonuna da çatık kaşlı bir emoji yerleştirdim.
Şimdi size Güller’in yazısından alıntılanan satırların orijinalini aktaracağım. Arkadaşım “İsrail ve Filistin” kelimelerini değiştirip, “Türkiye ve Rojava” yapmış, aklınca beni gırgıra almış. Lütfen okuyun:
“İsrail için “güvenlik sorunu”, saldırganlığın ve işgalin gerekçesi ve perdesidir. İsrail’in bir güvenlik sorunu yok, tersine İsrail’in komşularının güvenlik sorunu var. Çünkü İsrail saldıran, Filistin dahil komşuları ise savunan durumdadır.
İsrail’e karşı açılan savaşlar temelde bir savunma savaşıdır, çünkü ilk saldıran, işgal eden, yayılan, başkasının toprağına el koyan ve doymayan, sürekli genişleme peşinde olan İsrail’dir.”
Aranızdan bazıları, benim bu yazımı okuduktan sonra muhtemelen şöyle düşünecekler: “Şakacının kurduğu cümleler de, Güller’in yazdığı cümleler de doğrudur”.
Gazetemi sevdiğim için ben sizin kurduğunuz cümleyi köşemdeki yazılarımda kurmam, ama düşünce özgürlüğüne inandığım için, sizin bu görüşünüze saygı duyarım… Şu arada ise ben sizden daha çok Güller’in arkadaşım tarafından yapılan “şaka” hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum. Acaba o kendi devletinin yaptığını desteklemekle, İsrail’in yaptığını suçlamak arasındaki iflah olmaz çelişkiye ne diyor?