Bahçeli tokalaşması sırasında İsrail’in hedefinde Türkiye’nin de olduğu Erdoğan tarafından vurgulanıyor, etrafımızdaki cehenneme karşı “iç cepheyi tahkim” etmekten söz ediliyordu. Suriye’deki son yaşananlardan sonra Erdoğan çok iddialı bir şekilde, “Türkiye, Türkiye’den büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometre kare ile sınırlandıramayız.” demeye başladı.
Ankara Suriye’nin fatihi gibi davranıyor. Bunu iç politikada sonuna kadar kullanacağından kimsenin şüphesi yok. Ancak gerçekler inatçıdır. Son aylar çok yoğun olaylarla yüklü bir şekilde aktı. Sisler çekilmeden olayların gidiş yönünü görebilmek gerçekten zor. Fakat Ankara her durumda iç politikada kendi pozisyonunu üste çıkarmanın bir yolunu buluyor. Yirmi yıllık iktidar süresinde bu konuda yeterince deneyim sahibi oldular, hem de böyle oyunları oynamakta oldukça ustalaştılar.
Sislerin arkasına bakmaya çalışırken iki gerçeği gözden kaçırmamak gerekiyor. İlki, “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” diyerek ülkenin yaşadığı büyük krizi örtme çabasıdır. Daha düne kadar “iç cepheyi tahkim” etmekten söz edenler şimdi birden bölgenin egemenliğine soyunma niyetlerini ortaya koyuyorlar. Oysa 2025’in, krizin iyice derinleşeceği bir yıl olacağı yeterince açıkken böyle parlak sözlerle yoksulluğun, toplumsal çürümenin verdiği acılar unutturulamaz. Saray, sorunları çeşitli yollarla istediği kadar örtmekte usta olsun, bunun sınırına gelinmiş durumdadır.
Ekonomide üç dönemdir küçülme yaşanıyor; krizin en yoğun yaşanacağı bir zaman aralığına gelindi. Asgari ücret orta oyunu hala devam ediyor. Ücretlilerin %40’nın asgari ücret aldığı ülkemizde rakam belirlemek gerçekten zor, birden milyonlarca insanın öfkesi yükselecek, “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” diyerek bu öfkeyi yatıştırmak mümkün olmayacaktır.
İkincisi, Ankara’nın Suriye fatihi rolünü oynaması sahadaki gerçeklerle örtüşmüyor. HTŞ’nin İdlip’ten Şam’a çok kısa sürede gidebilmesinin altında Esad rejiminin çürümesi yatıyor. Devasa sorunların çözümlenmesi yolunda “fatihin” belirli bir planı var mıdır? Ankara’ya bağlı SMO’nun niteliği ve savaş kapasitesi bellidir. HTŞ’ye Ankara lojistik destek sağlamıştır; ancak bu gücün iktidara hazırlanması ve bundan sonraki davranışları üzerinde ABD ve İngiltere’nin belirleyici olduğu ve olacağı biliniyor.
Suriye’deki mevcut çelişkilerin nasıl çözümleneceği, özellikle Fırat’ın doğusunda nasıl bir sistem kurulacağı henüz bilinmiyor. Bu konuda Ankara YPG’nin tasfiye edilmesinden başka bir şey düşünmediği için sorunlara çok dar açıdan bakmaktan öteye geçemiyor. Trump’ın, Suriye’nin anahtarını Erdoğan’a vermesi de sonucu değiştirmez.
Gerçekliğin üzerine oturmayan bu fatih pozları Suriye’nin devasa sorunlarının yaratacağı gerilimlerle çok kısa sürede zavallı bir çaresizliğe dönüşmesi kaçınılmazdır.
Gözünü Kobanê’de bir zafere diken Ankara, stratejik yoksunluğuyla yeni bir bataklığa sürüklenebilir. Kobanê bir direniş sembolüdür.
“Türkiye, Türkiye’den büyüktür” parlak sözleri Ankara’yı sorunların yoğunluğu altında kalmaktan kurtaramaz.
Suriye’de nasıl bir siyasal düzen kurulacaktır, halkların, etnik grupların birbirleriyle ilişkilileri nasıl düzenlenecektir? HTŞ’nin bütün vitrin pozlarının arkasında onun karanlık geçmişi hala durmaktadır. ABD ve diğer büyük güçler İsrail’in güvenliğinden öteye geçip demokratik bir yapılanma için gerçekten çaba harcayacaklar mıdır?
Ankara bugüne kadar Suriye’de ABD ile paralel bir şekilde “oyun bozucu” rolünü benimsemişti. Şimdi Washington bir bakıma kaçınılmaz bir şekilde “düzen kurucu” bir role itiliyor. Aslında bu konuda hiç de istekli olmadıklarını bizzat kendi yetkilileri defalarca açıkladır. Böyle bir ortamda Ankara eski, oyun bozucu rolünü tekrarlayacak mıdır? Büyük laflar etmesine rağmen stratejik vizyon yokluğundan Ankara sadece YPG’nin tasfiyesine kilitlenmiş kaldığından kırk yıldır yaşadığı kısır döngünün bir benzerinin içine düşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Kendi gerçekleriyle yüzleşmeyi göze almak yerine onları “devletin bekası”, “Türkiye, Türkiye’den büyüktür” gibi kocaman laflarla örtmeye devam ettikçe Ankara daha büyük çıkmazlara sürüklenmekten kurtulamayacaktır. Şimdi bir kez daha böyle bir tehdidin eşiğindedir.