Önümüzdeki Mayıs ayında kuruluşunun 75. yıldönümünü kutlayacak olan İsrail, -Batı tarafından- Ortadoğu’daki demokrasiyle yönetilen iki devletten biri olarak gösteriliyor. (Diğerinin Türkiye olduğunu söylüyorlardı; artık aynı fikirde değiller galiba!)
İsrail, başta hamisi ABD olmak üzere Batı’nın koruyup kolladığı bir kurgu olarak tam anlamıyla bir polis devletidir. Yönetimi güvenlik odaklı olsa da, sahip olduğu teknoloji ve bilgi birikimi sayesinde ülkede milli gelir 55 bin dolar seviyesinde.
Ülkenin -tıpkı İngiltere gibi- yazılı bir anayasası yoktur. Ancak demokrasisi yasama-yürütme, yargı ve ordu-güvenlik olmak üzere birbirini denetleyerek dengeleyen üçlü bir sacayağına dayanır. Söz konusu üç güç merkezi, birbirine karşı sürekli bilek güreşi halindedir.
Seçimlerin periyodu 4 yılda bir olsa da, sık sık erken seçimler yapılır ve yeni hükümetler kurulur. Solcu İşçi Partisi ile sağcı Likud Partisi, temel iki parti olsa da, pek çok parti kuruldu ve kuruluyor. Kurulan hükümetlerin ordu ve yargı üzerinde etkisi fazla yoktur.
Ordu başta güvenlik olmak üzere temel konularda hep son sözü söyler. Dahası ordunun başındaki genelkurmay başkanları darbe yapmaz ama emekli olduğunda siyasete atılır ve çoğu katıldığı partiden ya da kurduğu partiden seçim kazanıp, başbakan olmuştur.
Yazılı bir anayasanın olmadığı ülkede, Yüksek Yargı, demokrasilerdeki Anayasa Mahkemesi’nin işlevine sahiptir. Hükümetin, meclis aracılığıyla çıkardığı yasaları ‘beğenmeyip’ iptal edebilir. Dahası Anayasa Mahkemesi’ne atanacak üyeleri, yargıçlar kendileri seçiyor.
Başı yolsuzluklarla dertte olsa da, defalarca seçim kazanıp başbakanlığa gelen Binyamin Netanyahu, Yüksek Yargı’nın yasama-yürütme üzerindeki vesayetini kaldırmak istiyor. Yüksek Yargı üyelerinin -meclis yani siyaset tarafından- seçilmesini öneriyor.
İsrail’in görüp görebileceği en sağcı (yoksa faşist mi desek) hükümetini kuran Netanyahu’nun yasama-yürütmeden sonra yargıyı da ele geçirme girişimine karşı, ordu da dahil olmak üzere ülkenin tüm kesimleri günlerdir sokaklara dökülmüş bulunuyor.
Bunun üzerine Başbakan Netanyahu, söz konusu yasayı meclise getirmeyi dün erteledi; ancak bu kararından tamamen vazgeçmesi beklenmiyor. Elbette yamalı bohçaya benzeyen mevcut hükümeti bir arada tutabilmeyi başarabildiği sürece…