Biz yoktuk oralarda fakat onlar bizim yerimize tanıklık ettiler. Biz yoktuk oralarda ama onlar duydukları ile gördükleri ile bizim gözümüz kulağımız ve vicdanımız oldular
Rubar Amedi
Tişrin’de katledilen iki Kürt gazeteci Nazım Daştan ve Cihan Bilgin iki hakikat arayıcısı ve özgür basın geleneğinden gelen iki fedakâr emektar, basın çalışanı yılarca tüm zorluklara baskı ve tehditlere rağmen asla gerçeği dile getirmekten haykırmaktan geri kalmadılar.
Kürdistan’ın hangi parçasında bir savaş var ise oradaydılar, gerçeğe hakikate tanık oldular ve bizlere bu olup bitenleri tarafsız tüm hakikat çıplaklığıyla anlatarak olayları kavramamıza, anlamamıza yardımcı oldular.
Biz yoktuk oralarda fakat onlar bizim yerimize tanıklık ettiler. Biz yoktuk oralarda ama onlar duydukları ile gördükleri ile bizim gözümüz kulağımız ve vicdanımız oldular.
Defalarca ölüm riski ile karşı karşıya kaldılar ağır bombardımanlara maruz kaldılar asla ama asla gerçeği aktarmaktan ve belgelemekten vazgeçmediler. Çünkü onlar bilge insan Apê Musa’nın öğrencileriydiler; Gurbetelli Ersöz’ün, Gülistan Tara’nın, Hero Bahadîn’in, Nagihan Akarsel’in yoldaşıydılar. Dağların Piri Seyit Evren’in ruhuydular, bu ruhtu onları gerçeklerden alıkoymayan ve bu ruhtu onları halkının haklı davası için hakikat ile buluşturan.
Türkiye’nin desteklediği çetelerin eliyle Esad rejimi yıkıldığında kopacak fırtınanın farkındaydılar, bu fırtınanın Kürt bölgelerine de geleceklerini çok iyi biliyorlardı. Ve bu fırtınaya hakikat ile tutunmaktan başka şanslarının olamadıklarının da farkındaydılar ki öyle de oldu.
Saldırılar başladığı andan itibaren Türk devleti, beşinci kol dediğimiz en büyük özel savaşı basından başlatarak psikolojik üstünlüğü ve zaferi elde etmeye çalıştı, yalan yanlış gerçekle hakikat ile hiç alakası olmayan haberler ve bilgiler özel savaş yöntemleri ile devreye konulmaya çalışıldı. Fakat unuttukları bir şey vardı savaş sahasında onlarca hakikat arayışçısı fedakar özgür basın emekçileri vardı. Nazım vardı Cihan vardı sahada geçtikleri haberler ile belgeledikleri savaş suçları ile devleti adeta yerle yeksan ettiler.
Yalanlarını bir tokat gibi yüzlerine çaldılar, olup bitenleri tüm hakikat çıplaklığı ile dünyaya anlatıp duyurdular. Kazandık, ilerledik, fethettik dedikleri anda kuşatma altında olduklarını Nazım’la, Cihan’la anladık ve öğrendik. Minbic’i tek kurşun dahi atmadan ele geçirdik dedikleri esnada Nazım’ın, Minbic kent merkezinden direnişçiler ile röportajlarını dünya gördü ve dinledi gerçekleri.
MİT kılıklı gazeteci diye geçinen Nevzat Çiçek bile, “Mimbic an itibari ile düştü kent merkezi artık HTŞ’nin elinde” dediği anda bile hakikat savaşçıları Mimbic’den yayın yapıyorlardı, Nevzat utancından olmasa da rezil bir duruma düşmekten kurtulmak için görünümü yüzbinlere varan twitini silip kaldırmak zorunda kaldı bu hakikat karşısında.
Defalarca böylesi yalan dezenformasyon psikolojik savaş içerikli haberleri, yayınları hakikat engeli karşısında işlemez ve beş para etmez hale geldi. Bire on kattıkları yalanları Nazım ve Cihan’ın bire bir hakikat karşısında etkisiz bir sesten öteye geçemiyordu.
Özellikle Tişrin ile ilgili ortaya attıkları tüm yalan haberler sahte zafer çığlıkları bu iki fedakâr basın emekçileri tarafından dünyaya asrın direnişinin nasıl devam ettiğini, 14 gündür çetelerin yerlerinde nasıl çakılı kaldıklarını ve bu direniş karşısında ilerleyemeyip yüzlerce kaybın yaşandığını belgeleri ile tek tek ortaya koydular. Asıl devleti çılgına çeviren buydu. Çaresiz işlevsiz ve iradesiz kılan buydu.
Onun için gerçeği susturup hakikati öldürmeye çalıştılar. Ve onun için Nazım’ı ve Cihan’ı katlettiler.
Fakat yanıldılar. Kürt halkı binlerce Nazım ve Cihan yetiştirme kudretindedir, ardılları asla kalemlerini yerde bırakmayacak ve onlara olan büyük sevgi ve saygı ile gerçekleri hakikatleri anlatmaya devam edecektir. Onlar bizim yolumuzu aydınlatan iki özgürlük meşalesi. Onlar bizi hakikate ulaştıran iki fedakar basın emekçisi. Onlar bizim gerçeği algılamamıza yardımcı olan iki yılmaz, korkusuz savaşçı.
Ve onlar gelecek nesillerimize gururla, onurla kahramanlıkları ve fedakarlıklarıyla yıllarca anlatılabilecek bir miras bıraktılar. Bize düşen bu mirasa sahip çıkmak, korumak ve onların anısına her koşul altında bağlı olmak olacaktır. Saygı ve minnet ile bu iki fedakar basın emekçisi şehidimizi anıyoruz.