Wan Belediye Eşbaşkanları Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal ile kayyım girişiminin arka planındaki hesapları konuştuk:
Halkımız iradesine, onuruna, haysiyetine karşı gerçekleştirilen bir saldırı olarak tanımladı ve şu mesajı net olarak iktidara verdi: Ben irademi, onurumu ve haysiyetimi ne pahasına olursa olsun koruyacağım
Reyhan Hacıoğlu
Kürdistan’da iki dönemin ardından yeniden kayyım politikaları ile halk iradesi gasp edilmek istenirken, o yerlerden biri de Wan. 31 Mart seçimleri sonrası eşbaşkanlardan Abdullah Zeydan’ın mazbatası verilmeyerek gaspa gerekçe yaratılmak istenirken, halk direnişi ile bu geri püskürtüldü. Geçtiğimiz haftalarda yeniden Zeydan’ın dosyası üzerinden memnu hakları gündeme getirildi ve davası gündem oldu.
Bizler de hem bu girişimleri hem de Wan’a yönelik bu saldırıların temelini eşbaşkanlar Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal’a sorduk.
- Kürdistan’ın birçok belediyesi gibi Wan’a da yeniden bir kayyım yönelmesi söz konusu. Wan halkının iradesine yönelik bu gasp ısrarının nedeni nedir? 14’te 14 bir gerekçe olabilir mi?
Nesliha Şedal: Tabi ki son süreçte Van halkının ortaya koymuş olduğu direniş, başarı, irade beyanı yeniden bir kayyım gaspıyla karşı karşıya olmanın bir gerekçesi olarak değerlendirilebilir ama diğer gerekçeleri bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmezsek kayyım dediğimiz mantığı anlama noktasında eksiklik yaşayabiliriz. Aslında 100 yıllık bir aklın tezahürüyle karşı karşıyayız.
Bu akıl yani halkların kendi değerleriyle, diliyle, kimliğiyle, kendi kendini yönetme istemine karşı bir saldırı. Bu değerleri ortadan kaldırmak için asimilasyon politikası ve özellikle de Kürt halkına karşı bu saldırıyı gerçekleştirmiş oluyor. Ve en nihayetinde son 3 dönemdir de Kürt halkının iradesini yok saymak, bir gasp girişimi söz konusu.
Van hakikaten kendi kendine yetebilme istemi çok güçlü olan bir kent. Dolayısıyla kentin dinamiklerine baktığımızda genç potansiyeli yüksek, hakeza kadın potansiyeli de öyle. Yine Van birçok farklı medeniyete evsahipliği yapmış, beşiklik yapmış kadim tarihi, kadim kültürü olan bir kent. Ve bunların hepsini topladığımız zaman aslında demokratik bir zeminin oluşabilmesi için çok elverişli bir kent. En nihayetinde son seçim sürecine de yansıyan buydu.
Biz bunu ön seçimlerde gördük. Halk seçimden önce ön seçimlerde irade beyanını ortaya koymak için radikal demokrasi etrafında çok ciddi bir kenetlenme ortaya koydu. Ve bu radikal demokrasi yönteminin ortaya koymuş olduğu çok güçlü bir sahiplenmeyle, en nihayetinde 14’te 14 zaferi ortaya konulmuş oldu.
Ve aslında kayyım rejimini, AKP’nin iktidarını çok net teşhir eden ve ona karşı tutum alan bir başarıydı. Haliyle nerede çok büyük kaybederseniz büyük bir ihtimalle oraya saldırmak istersiniz mantığıyla yaklaştı AKP. Ve Van’dan çok büyük bir darbe aldı.
Halk net bir şekilde “Biz seni istemiyoruz” dedi. Ve 14’te 14 başarısına karşı bir yönelim de başta 31 Mart seçimlerinden sonra mazbata gaspı girişiminde bir kayyım yönelimi gerçekleşti. Nihayetinde Bahçesaray’da da böylesi bir yönelimi gördük. Ama bir bütün elbette ki bu başarıya karşı bir hazımsızlık olarak da değerlendiriyoruz.
- Elbette önceki dönemde de vardı ancak 31 Mart sonrası Van’da kayyım girişimine karşı ciddi bir sahiplenme, ciddi bir hak direnişi ortaya çıkmıştı. Bu sahiplenmenin nedeni nedir?
Abdullah Zeydan: Tabi bu kayyım gasplarının direkt olarak başta Kürt halkı ve tüm halkların varlığına, diline, kültürüne, kimliğine karşı bir saldırı olduğunu teslim etmek gerekiyor. Bununla birlikte yine buraya ait ne varsa, kentin tarihine, kültürüne, yaşam tarzına karşı da bir saldırıydı. Ve bu anlayışın ortaya çıkardığı bu kente ait, bu halka ait bütün mal varlıklarına da çökme, bu mal varlıklarını çalıp talan etme anlayışıydı. Dolayısıyla bir bütün olarak aslında halkımızın bu üç dönemdir, bu irade gaspına, bu darbeye karşı 31 Mart’ta verdiği tarihi bir cevaptı. Bu kayyım gasplarına karşı 14-0 zaferinin anlamı buydu.
Halkımızın iradesine, onuruna, haysiyetine karşı gerçekleştirilen bir saldırı olarak halkımız tanımladı ve halkımız her koşulda, AKP’nin adaylarının devletin bütün imkânlarını kullanmalarına rağmen, bütün tehdit ve vaatlerine rağmen, şu mesajı net olarak iktidara verdi; “Ben irademi, onurumu ve haysiyetimi ne pahasına olursa olsun koruyacağım.”
- Sizin de daha önceden ifade ettiğiniz gibi dosyanız üzerinde bir “Ali Cengiz” oyunu oynanmaya çalışılıyor. Önce haklarınızı verdiler, sonrasında hakkınızı gasp ettiler. Ve şu anda 8 ayın ardından yeniden böyle bir girişimde bulunuyorlar. Nedir buradaki amaç?
Abdullah Zeydan: Buradaki amaç halkımızın varlığına tahammülsüzlüktür. Ve yine halkın kalan 3-5 kuruşuna çökmektir. Hırsızlık ve yolsuzluk düzenlerini devam ettirmektir. Burada 1 milyon 200 bin insan yaşıyor. Diyor ki “Ben bu iradeyi tanımıyorum. Dolayısıyla ben 1 milyon 200 bin insanın iradesinin üstüne bir tane memuru getiririm, koyarım.” Yani bu kayyım zihniyeti, kayyım çağırıcılarının, şakşakçılarının amacı budur.
- Bütün bunlara rağmen çalışmalarınız da sürüyor. 9 aydır ne yaptınız, biraz çalışmalarınıza dair bilgi verir misiniz?
Neslihan Şedal: Biz buraya geldiğimizde birinci amacımız bu halkın layıkıyla bir yaşam yaşayabilmesi için o standartları ortaya çıkarabilmekti. Ve tam da buna denk gelecek bir çalışma ortaya konuldu. Ortak akılla yöneteceğiz, bu kenti kentin dinamikleriyle birlikte yöneteceğiz dedik ve buraya geldiğimiz günde ilk yaptığımız şey bu kentin 5 yıllık stratejik planlamasını planlamaktı.
Yine kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez vurgusunu çok sık yapıyoruz. Çünkü bir kentte kadın kırım politikaları varsa ve bu giderek derinleşiyorsa öncelikli olarak el atmanız gereken meselenin bu olması gerekiyor. Hem eşbaşkanlar olarak hem meclisimiz ve diğer 13 belediye yönetimlerimiz bu konuda çok duyarlı yaklaşıyorlar.
Tırnak içerisinde belirtiyorum sığınaklar, yani özgür yaşam alanları, ilk adım istasyonları, “alo şiddet” hatları, dayanışma merkezleri, kadınların üretim yapabileceği alanlar, sanatsal faaliyetlerini üretebileceği alanlar, yine ekonomi politiğini geliştirebileceği alanların hepsi feshedilmişti. Bu alanlar özgürleştirilerek yeniden kazandırılmış oldu.
Bir yandan kültür merkezlerimiz açılıyor. Çocukların daha özgür yaşayabileceği yaşam alanlarının açılmasından tutalım da toplumdan farkındalık yaratabilecek etkinliklerin yapılması. Hakeza gençlerin de aslında yeniden ekonomi politiğini geliştirebileceği, istihdam alanlarını arttırabilecek projeleri hayata geçirmek.
Yine kentte en temel sorunlardan biri yoksulluk. Bu yoksulluğu da biz sosyal yardım anlayışıyla değil, sosyal hak temelli ve ekonomik olarak kent bir standarda ulaşana kadar belli çalışmaların yürütülmesine dönük sosyal belediyecilik anlayışıyla yürüttük.
Bir yandan ulaşım dediğimiz mesele çok önemli. Şu ana kadar birçok sefer düzenlenmeyen ilçeye seferlerin düzenlenmesinden, deniz otobüslerinin yeniden aktifleştirilmesinden tutalım da, özellikle de kadınlar açısından belediyemize ait otobüslerin belli bir saatten sonra istedikleri her durakta inebilmesi için çalıştık.
Kent konseyleri
Abdullah Zeydan: Biz kendi fikriyatımıza dayalı bir belediyecilik anlayışıyla belediyeleri yöneteceğimizi söylemiştik. Burada da katılımcılık ve şeffaflık çok önemliydi. Ve bunu biz Kent Konseyi ile taçlandırdık.
Kültürel alanda da, yani konserler olsun, çift dilli belediyecilik anlayışımız altında çok dilli kreşler, kurslar, bunlarla ilgili çok önemli çalışmalarımız oldu. Yine çok önemli kadın eserleri kütüphanesini açtık.
Diğer boyutuyla şu ana kadar kayyumun 10 yılda yapmadığı köy yollarının çoğunu biz yaptık. Vanlı 3 binin üzerinde üniversite okuyan gence, eğitim desteği sunmaya başladık ve bunların paralarını peşin olarak da ikişer ay, ikişer ay hesaplarına yatırıyoruz.
Tarımsal alanda yine çok önemli çalışmalarımız var. Çiftçimizi, üreticimizi kendi köyünde, toprağında tutacak ve onları destekleyecek birçok adımlarımız oldu. Yine özellikle tohum desteği, gübre desteği, ilaç desteği ve mazot desteği olacak.
Özellikle Van Gölü, biliyorsunuz Dünya Mirası Listesi’nde olan ve geleceğe taşımamız gereken çok önemli değerlerimizden biri. 2 milyon metreküp dip çamuru çıkardık.
Yine içme suyu sorunu. Başkale gibi çok önemli bir ilçemizde 50 yıldır olan su sorununu biz çözdük. Halkın kaynaklarının, halka hizmet için harcandığında nasıl hizmetler ortaya çıkabileceğini bizler bu kısa sürede halkımıza gösterdik. Aslında 8 yıllık bir tahribatı 8 ayda büyük oranda onardığınızı söyleyebiliriz.
Engelliler ve çocuklar
Neslihan Şedal: Şunu da ekleyim Akom Engelli Daire Başkanlığı çok önemli. Vashap meselesi ve fizik tedavi merkezini de söylemek gerekiyor.
Yani bilimsel olarak 30-35 yılda bir Van’da çok şiddetli depremler yaşanıyor. Dolayısıyla uzun bir süredir gündemimizde olan ve çok yakın bir tarihte hayata geçireceğimiz afet koordinasyon merkezinin de açılışını gerçekleştireceğiz. Bu afet koordinasyon merkezi elbette ki salt Van odaklı değil bölgenin ihtiyacını gören bir merkez olacak.
Engellilerin onların daha özgürce yaşayabileceği bir yaşam haline getirmek için daha güçlü çalışmalarımızı yürüteceğiz. Ve aynı zamanda çocuk politikalarına dair de Çocuk Politikaları Daire Başkanlığı’nı da açacağız.
Belediyemiz bünyesinde ve 13 belediye, ilçe belediyemizin de üyesi olduğu Vashap Birliği’ni oluşturduk ve çok etkili bir şekilde çalışmalarını yürütüyorlar.
- Yeni bir süreç işletiliyor Van açısından. Van halkının buna cevabı ne olacaktır? Sizler bu anlamda nasıl bir hat örmeyi düşünüyorsunuz?
Neslihan Şedal: Bizim motivasyonumuz, moralimiz, halktan almış olduğumuz güç ve sinerji ortada. Bu aslında seçimden çok önce başlayan, partimiz halka dayanan halkçı bir parti olduğu için dolayısıyla belediyelerinin de aynı fikriyatla çalışmalarını yürütmesi, birbirine denk gelen bir gerçeklik.
Haliyle sizin derdiniz eğer halksa, halkın sorunlarını çözmekse halkçı bir belediyecilik modeli de ortaya koymuş oluyorsunuz. Ve bu modeli ortaya koyduğunuz zaman elbette ki bir saldırıya karşı halk yapması gerekeni ortaya koymuş olacak, iradesine sahip çıkmış olacak. Ki yaşanan da buna denk geliyor.
Bugün, yarın kayyım atanacak kaygısının gündemimizi meşgul eden bir yerde olmadığını da ifade etmek isteriz. Biz her zaman halkın iradesinin yanında olacağız. Direnişçi bir gelenekten geliyoruz. Asla geri adım atmayacağız.
- Bir yandan çözüm diyenler öte yandan kayyım siyasetine devam ediyor. Bunu Kürdistan’ın birçok kentinde gördük. Çok yakın bir zaman dilimi içerisinde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Abdullah Zeydan: Kürt halkı her zaman samimi, onurlu bir barışa hazır olduğunu göstermiştir. Çok acılar çekmiştir ve bu acıları başkalarının yaşamasını da istemiyor. Yani burada Kürt halkının inkar edilmesi, asimile edilmeye çalışılması kimseye kazandırmadı.
Bugünkü Türkiye halklarının yaşadığı bütün kronikleşmiş sorunların temelinde Kürt halkının varlığının yok sayılması yatıyor. Eğer biz toplumsal barışımızı sağlayabilirsek bu yaşadığımız sorunların hiçbirini yaşamayız. Hükümetin biraz buna odaklanması lazım.
Yani siz bir halkı tutuklayarak, bir halkı sindirerek o halkın varlığını ortadan kaldıramıyorsunuz. Bugün Türkiye toplumunun ihtiyacı kayyım değil, inkâr değil, tecrit değil, saldırı değil. Aksine kucaklaşmaktır.
Her türlü zulümle, adaletsizlikle, baskıyla bu halka boyun eğdirilemeyeceğini zaten gösterdi. Bundan sonra da öyle olacaktır.