Wan ve Qers’ten startı verilen özgürlük yürüyüşü, her kentte büyük coşku ile karşılaşırken yürüyüşçüler, kent kent bir mücadeleyi de örgütlüyorlar. Yürüyüş ilerledikçe, adeta kentler yürüyüşe destek için birbiriyle yarışır hale geliyor
Selman Çiçek
Kurdistan’da kara kış geldi kapıya çattı. Kürtler, ocak ayının ikinci yarısı ve şubat ayının ilk haftasına “Çille” der. 40 gün sürecek kara kış anlamına gelir. Bu 40 gün, Kurdistan’ın en soğuk zamanı olur. Bazı kentlerde ise soğuk o kadar etkili olur ki, kar yığınları insan boyunu aşar, sular donar. Yani; hayat durma noktasına gelir. Kimileri de, “Sibatoka dinik” derler. Yani “Deli Şubat.” Havası o kadar tekinsiz ki, bir günü bir diğer gününe tutmaz. Bir gün baharı yaşarken diğer gün kışın en sert gününü yaşarsın.
İşte böyle bir zamanda Kürt halkı, ne “Çille” dinledi ne de “sibatoka diniki” dinledi. Kara kışa rağmen “Büyük Özgürlük Yürüyüşü” şiarı ile iki noktadan yollara düştü. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için Kürt halkı ve dostları, başta Kurdistan olmak üzere dünyanın birçok noktasında “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası çerçevesinde eylemsellik içerisinde idi. Kürt tutsaklar, 27 Kasım’da beri açlık grevindeler. Tutsak yakınları ise birçok kentte adalet nöbetindeydi. Yine Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok noktasında, Öcalan’ın özgürlüğü için kesintisiz eylemler yapılıyordu.
Amara’ya doğru
Ve son olarak, aralarında DBP, HDP ve HDK’nin de olduğu kurumların çağrısı ile Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride dikkat çekmek için iki noktadan Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nün startı verildi. Bu start 75 kişilik bir heyet ile verildi. Heyetin 75 kişiden oluşması, Öcalan’ın yaşına yapılan bir atıftı. Serhat’ın iki kenti Qers ve Wan’dan başlayan yürüyüş, Öcalan’ın doğduğu kent Amara ile son bulacak. Yürüyüş, ilk haftasını doldururken özgürlük yürüyüşçüleri, gittikleri her kentte büyük ilgi ile karşılaştılar.
Her yerde yürüyüş
Yürüyüş Qers ve Wan’dan Amara’ya doğru olsa da aslında yürüyen sadece kuzeyde yaşayan Kürtler değildi. Kuzeyde yaşayan Kürtler, Qers, Îdir, Wan ve Agirî’de yürürken İran’da Kürtler, İran faşizmine karşı, idamlara karşı “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı ile bu yürüyüşe eşlik ediyordu. Yürüyüş Colemêrg, Şirnex’te iken Irak’ta Kürtler, KDP işbirliğine karşı kendi değerleri olanı koruma, Kürt kenti Kerkük’ü, Şengal’i savunma yürüyüşünde idi. Yürüyüş, Mêrdin, Riha’da iken Doğu ve Kuzey Suriye’de Kürtler, kentlerin altyapısını bombalayarak Kürtleri göçe zorlayan zihniyete karşı amansız bir yürüyüşün içinde idiler. Kısacası, Bu yürüyüş sadece Qers ve Wan’dan Amara’ya değil, Kirmanşah’tan Amara’ya, Kerkük’ten Amara’ya, Kobanê’den Amara’ya ve Brüksel’den Amara’ya doğruydu.
Karşılamalar
Yürüyüşün ilk haftası sona ererken yürüyüşün Wan kolu, karlı ve soğuk bir yolculuğun ardından Botan’a ulaştı. Çelê’den Elkê’ye yoğun kar yağışı ile giren özgürlük yürüyüşçülerini, Botan halkı büyük bir coşku ile karşıladı. Sırasıyla Elkê, Qileban, Gundikê Melê, Şirnex, Silopya, Cizîr ve Hezex’e uğrayan özgürlük yürüyüşçüleri, her durağında tarihe not düşecek bir karşılama ile karşılaştı, karşılanmaya devam ediyor. Yürüyüş ilerledikçe, adeta kentler birbiriyle yarışır hale gelmişti. Her bir kent, daha iyisini yapabilmenin telaşı içerisinde olduğuna tanık ettim.
Yürüyüşçülerin bir günü
Peki, herkesin merak ettiği bir soru ile başlayalım. Yürüyüşçülerin bir günü nasıl geçiyor? Bu bir günü özetlersek, aslında yürüyüşçülerin sadece Amara’ya doğru yürümediğini, kent kent bir örgütleme seferberliğine de tanık olacaksınız. Yürüyüşçüler, ilk olarak geldikleri şehrin girişinde, yurttaşların büyük ilgisi ile karşılaşır. Bu karşılamaların en önünde yine Barış Anneleri ve kadınlar olur. Beyaz tülbenleri ile yağan kar veya yağmura aldırış etmeden, dillerinde hiç düşmeyen sloganları ile yürüyüşçüleri kent girişinde karşılarlar. En çok söyledikleri şarkı ise, “Berxwedan Jiyanê.” Yani, “Yaşamak direnmektir.”
Yürüyüş kitleselleşir
Karşılamanın ardından heyet ve halk, kent sokaklarını gezerek esnafları ziyaret eder. Esnaf ziyaretinde girdikleri her dükkanda, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi anlatarak neden özgürlüğü için yürüyüşe geçtiklerini açıklar. Yürüyüşçülerin, her girdikleri yeni sokak veya caddede kalabalık daha da artar. On iken yüz olur, yüz iken bin olur. Yürüyüşler, genelde kentin simgesel noktalarında ya da DEM Parti binalarının önünde sonlanır. Varış noktasına geldiğinde artık sadece yürüyüşçüler yok, binleri bulan bir kalabalık vardır. Onların yürüyüşüne, direniş şarkıları ile “Be serok jiyan nabe” ve “Bedengî mirine” sloganları eşlik ederler.
Halk toplantıları
Gün sadece bununla bitmez, bu bir yürüyüşten öte güçlü bir halk çalışması gibi hareket ediyor yürüyüşçüler. Yürüyüşün ardından, halk toplantıları yapılır. Kimi yerlerde ise sadece kadınların katıldığı özgün toplantılar yapılır. Bu toplantılarda, tecridin parçalanması ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması için neler yapılabileceği üzerine fikirler alınır, not edilir. Alınan bu fikirler ile yeni dönem mücadele stratejisi belirleniyor. Bir heyetin başlattığı özgürlük yürüyüşü, aynı zamanda hakikatin izinde kent kent devam eden özgürlük mücadelesine dönüşüyor.
Mezarlık ziyaretleri
Tabi, gün bununla da bitmiyor. Adeta her an ve saat değerlendiriyor. Yemek molaları dışında pek mola verdiklerine tanık olmadım. Halk toplantısının ardından varsa bir taziyeye gidilir. Ya da o kentin, demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin mezarları ziyaret edilerek saygı duruşunda bulunur. Örneğin, Silopya’da katledildikten sonra cenazesi 7 gün boyunca sokaklarda bekletilen Taybet Ana’nın (İnan) mezarı, Cizîr’de 11 gün soğutucuda bekletilen Cemile Çağırca’nın ve Kürt siyasetçi Orhan Doğan’ın mezarları ziyaret edildi. Şirnex’te Hacı Lokman Birlik, Cizîr’de ise, öz yönetim sürecinde katledilenlerin aileleri ziyaret edildi. Tabi, Roboskî de unutulmadı. 34 yurttaşın öldürüldüğü köy ziyaret edilerek hem mezarlarına hem de ailelerine gidildi.
Yürüyüşçülerin son durakları ise, akşam saatlerinde ev ziyaretleri oluyor. Bu ev ziyaretlerinde yurttaşlarla bir araya gelinerek onların sorunları dinleniyor ve önerileri alınıyor.
En önde anneler
Burada, yürüyüşçüleri her yerde karşılayan Barış Anneleri’ne ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Beyaz tülbentleri ile yürüyüşçüleri karşılayan, onlara öncülük eden anneler, söyledikleri direniş şarkıları ile yürüyüşe renk katıyorlar. Her biri ile ayrı ayrı konuşuyorum, hepsi kısa ve öz konuşuyor. Uzun uzun süslü cümleler de kurmuyorlar, talepleri oldukça yalın: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü ve zindanda olan evlatlarının dönmelerini istiyorlar. Bunun sağlanması için her zaman ve her yerde mücadele edeceklerini yineliyorlar.
Dayika Sakine ve Esmer
Eyleme katılan annelerden biri de 2016 yılında Silopya’da katledilen Kürt siyasetçi Sevê Demir’in annesi. Sakine Demir, yürüyüşe destek vermek için Manisa’dan Silopya’ya gelerek diğer annelerle kol kola yürüyüşçüleri karşıladı. “Mutlak başaracağız” diyen Anne Demir, bu kutlu yürüyüşü desteklemek için Silopya’da olduğunu, yürüyüşün sadece Kürt annelerin değil Türk annelerinin de yürüyüşü olduğunu ve yaşanan acının herkesin ortak acısı olduğunu söylüyor. Sakine ana, yürüyüşçülere Botan’ın her ilçesinde eşlik ediyor. Tıpkı, Mehmet Tunç ve Orhan Tunç’un annesi Esmer Tunç gibi. Anne Tunç, hastalıklarına rağmen bastonuyla yürüyüşçüleri karşılayarak yürüyüşçülere Cizîr’in bütün sokaklarında eşlik etti.
Atkı, bere ve oyuncak
Kızının cenazesini hala bulamayan Hezni Arslan, evinin önünde oynarken katledilen Nihat Kazanhan’ın annesi Ayşe Kazanhan ile polis kurşunu ile katledilen Ümit Kurt’un annesi Nafiye Kurt da yürüyüşçülere ses olan annelerdi.
Anneler için bir diğer dikkat çeken husus ise, ördükleri bere, atkı ve patikleri eylemcilere getirmesi oldu. Anneler, kendi elleri ile ördükleri bu bere, atkı ve patikleri, soğuk havada üşümemesi için Abdullah Öcalan’a ulaştırılmasını istiyorlar. Yine anneler, kaleme aldıkları mektupları İmralı’ya göndermek üzere heyete teslim etti. Şal û Şepik giyen küçük bir kız çocuğunun da yazdığı mektupla birlikte elindeki oyuncağı Abdullah Öcalan’a gönderilmek üzere yürüyüşçülere teslim etmesi, Kürt halkının yediden yetmişe Abdullah Öcalan’a gösterdiği sevginin bir başka yansımasıydı.
Tüm bu yaşananlar bize gösteriyor ki, yürüyüşçüler sadece özgürlük yürüyüşünde değil aynı zamanda hakikatin izinde.