Netanyahu ve Erdoğan birbiriyle tıpatıp aynı nedenlerle Filistin’e ve Kürdistan’a karşı savaşıyor. Ülkelerini “terörist” saldırılardan korumak içinmiş.
Oysa her iki ülkenin iktidarları tarihleri boyunca var olan topraklarını genişletmeyi amaçladılar. Aynı zamanda neredeyse ikiz kardeş gibi, her ikisi de sınırları içindeki halkların haklarını şu son dönemlerde büsbütün yok ettiler. Benzerlik muhteşem. İsrail’deki Filistinli Araplarla Türkiye’deki Kürdistanlı Kürtler de birbirlerine benziyor. İsrail’de ve Türkiye’de aynı şekilde kurşunlanıyorlar, işkence görüyorlar ve hapse atılıyorlar. Bir tuhaf benzerlik de her ikisinin “kurtarılmış bölgeleri”, yani Filistin’in Gazzesi, Kürdistan’ın Başur’u bombalanıyor ve ilhak amaçlı işgal ediliyor.
Bu yazıda bir başka benzerliğe işaret edeceğim: Her iki ülkenin rejimleri şu sırada derin bir krizde. İktidar kavgalarıyla sarsılıyorlar. İsrail’de rejim Siyonist, Türkiye’deki ise İslamo-faşist. Krizlerini savaşla aşmaları da benzer. Ama asıl benzerlik, her iki ülkenin “yeni soğuk savaş” kızışmadan “milli emellerine” ulaşmak için “acele” etmek zorunda kalmaları. Çünkü “yeni soğuk savaş” kızıştığı ve dünya yeniden “iki kutuplu” hale geldiği zaman, ne İsrail tüm Filistin’i yutabilir, ne de Türkiye “Misak-ı Milli” sınırlarındaki Kerkük-Musul’u, Şengal’i ilhak edebilir.
Neden? Konumuz da zaten bu.
Trump hem İsrail’in yayılma siyasetine, hem de Türkiye’nin yayılma siyasetine yeşil ışık yakmıştı. Soğuk savaşa hazırlanan Biden yönetimi ise nispeten farklı bir yaklaşım içinde. Hem İsrail’i, hem de Türkiye’yi “aşırılıkları” yüzünden uyarıyor. Trump’ın İsrail ve Türkiye politikasında bazı düzeltmeler yapmaya yöneliyor.
Çünkü ABD, Rusya ve Çin’e karşı soğuk savaşın ilk aşamasında amansız bir propaganda savaşına hazırlık yapıyor. Bu propaganda bir bakıma soğuk savaşın ekonomik ve askeri yüzünü maskeleyerek, Rusya ve Çin’i izole etmeyi hedefliyor. Söz konusu olan bu ülkelerdeki otokratik rejimlerin insan haklarını çiğneyen uygulamalarını sergilemek ve bu iki ülke dışındaki kamuoyunu onların aleyhine örgütlemek. Bunun arkasından çok daha kapsamlı ekonomik abluka, yaptırım ve daha sonra da silahlanma yarışı gelecek. Soğuk savaş demek, hepsi emperyalist olan bu devletler arasındaki dünya pazarlarını paylaşmada üstünlük elde etmek. Rusya ve özellikle Çin Batı hegemonyasını tehdit ediyor çünkü.
Geçmişten farklılık burada. Birinci soğuk savaşta “sosyalizm ve kapitalizm” karşı karşıyaydı. Şimdi yeni soğuk savaşta kapitalist dünya devleri çarpışacak. Böyle olunca birinci soğuk savaşta “sosyalizmi savunan” bizler, bu yeni soğuk savaşta “üçüncü yolu” savunacağız.
Soğuk savaşın “insan hakları” temelinde kızışmasıyla birlikte İsrail ve Türkiye Filistin’e ve Kürdistan’a yönelik politikalarını da, eğer ABD ve AB blokunda kalacaklarsa köklü şekilde gözden geçirmek zorundadır. Hem Rusya ve Çin’i insan haklarını çiğnemekle suçlamak, hem de Filistin ve Kürdistan’da insan haklarını ihlal etmek birbiriyle uyuşmayacak.
İşte iki devletin bir an önce stratejik hedeflerine ulaşmak için acele etmesi bundandır.
Hiç kuşkusuz ABD ve AB yönetimleri yeni soğuk savaşta yanlarında görmek istedikleri bu devletlerin “milli amallerine” şu sıralar ulaşmak için yürüttükleri savaş politikasını “anlayışla” karşılıyorlar. Yayılmalarına destek de veriyorlar. Soğuk savaş kızıştığında bu devletler “milli hedeflerine” ne kadar ulaşırlarsa o kadar iyi diye düşünüyorlar. Çünkü İsrail Filistin sorununu, Türkiye Kürt sorununu tümüyle olmasa bile büyük ölçüde savaş, inkar ve imha yoluyla ne kadar “çözerse” o ölçüde soğuk savaşa hazır hale gelecek. Düşünsenize, işgal ettikleri yerlerde her iki devlet ansızın “reformlar” yapmaya başlıyor, “insancıl işgalci” kılığına giriyor. Kendine işgal ettiği topraklarda taraftar kazanıyor, Filistinliler, Kürdistanlılar, “adam çalıyor ama bize de bir şeyler veriyor” türü anlayışa benzeyen bir oportünizm ve teslimiyetle insanlar “evet işgal ediyor ama bize de insan hakları veriyor” demeye başlıyor.
ABD ve AB’nin de böylece başı ağrımıyor.
Ancak… Filistinlileri bilmem ama Kürdistanlılar bu “şematik” olarak anlattığım perspektife çoktan hazırlar. Filistin’e hakim olan ve Batıyla kavgalı Müslüman Kardeşçi HAMAS’tan farklı olarak, Kürt özgürlük hareketi “üçüncü yol”da yürüyor. Soğuk savaşta “aktif tarafsızlık” izleme yeteneğini geliştiriyor, onun ideolojik çizgisi laik, kadın özgürlükçü ve ekolojist bir çizgi. Yani ABD ve AB insan hakları adına ne kadar Rusya ve Çin’e yüklenirse, Kürt özgürlük hareketi dünya kamuoyunda yaratılacak insan hakları hassasiyetinden Ruslar ve Çinliler gibi zarar görmek şöyle dursun, kazançlı çıkacak. Ama aynı zamanda bu Batı propagandasının da aleti olmayacak.
Başka?
Başka tarafını da sonraki yazıya bırakalım.
Geçmiş bayramınızı da bu vesileyle kutlarım.