En ağır işkencelerin ardından müebbet hapis cezası alan Mehmet Ali Çelebi, tam 28 yıl cezaevinde kaldıktan sonra çıkmasına az bir süre kala tahliye edildi ve hastanede geçen kısa bir ‘özgürlüğün’ ardından 4 Eylül’de hayatını kaybetti
Piro’nun hastalığı asıl korona nedeniyle vurulan iğneden sonra ağırlaşmış. Revire çağrılıyor iğne vuruluyor. Akşam rahatsızlanıyor ve ağzından kan geliyor. Bir şey olmaz denilip koğuşa bırakılıyor, aylarca hastaneye götürülmüyor…
Reyhan Hacıoğlu
Binlerce hastanın ve yine onlarca ağır hasta tutsağın olduğu cezaevleri her dönemde olduğu gibi bugünlerde de sık sık, tecrit, infaz yakma, işkence ve sürgünlerle gündemde. AKP’nin iktidarda olduğu 20 yılda onlarca tutsağa mezar olan cezaevlerinde durum her geçen daha da ağırlaşırken, çözüm sürecinin en temel gündemlerinden biri olan hasta tutsakların durumu AKP’nin savaş sürecini başlatmasıyla birlikte göz göre göre ölüme gönderildikleri bir sürece dönüştü.
Özellikle son birkaç yılda onlarca tutsak ya cezaevlerinde ya da ağır şekilde tahliye edildikten kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. Onlardan biri de eylül ayında hayatını kaybeden Mehmet Ali Çelebi’ydi. Müebbet hapis cezası alan Çelebi tam 28 yıl cezaevinde kaldıktan sonra, “özgürlüğüne” kısa bir süre kala tahliye edildi ve hastanede geçen kısa bir “özgürlüğün” ardından hayatını kaybetti.
Çelebi, “sessizce” aramızdan ayrılsa da hayatı geride kalanlara büyük bir miras niteliğinde. İçinde bir ülke ve aile özlemiyle hayatını kaybeden Mehmet Ali Çelebi’nin (Piro) tek hayali Kürdistan’ı görmekti…
Her tutsaklıktan aynı inançla çıktı
Elazığ Karakoçan’da 1956’da doğar Piro. İlkokulu bitirir ama imkânsızlıktan devam edemez. Hayata acelesi vardır. Gençliğinin ilk yıllarında Mazlum Doğan ile tanışır ve bu tanışıklık onun için hakikat yolculuğunun da başlangıcı olur. 1976’da ailesiyle birlikte İstanbul Kasımpaşa’ya taşınır. 4 çocuk babasıdır; bir yandan ailesini geçindirir, bir yandan çalışmalara katılır. Bu arada, 12 Eylül darbesi sonrası tutuklanarak Elazığ Palu Cezaevi’ne gönderilir. 2 yıl sonra tahliye olduğunda yine düşer hakikatin peşine ve kısa bir süre sonra yine tutuklanır. Bu kez Metris Cezaevi’nde 2 buçuk yıl kalır. Tahliye olduktan sonra “Ülke dışına çık” söylemelerine inat o daha çok ülkeye sarılır.
En çok Filistin askısında zorlanır
1987 yılında Esenyurt’a taşınır, burada çalışır ve tekrar tutuklanır. İşkencenin en ağırını yaşayacak, elektrikten falakaya her şeyi deneyeceklerdir narin bedeninde. Kısa bir yargılamanın ardından bu kez Ümraniye Cezaevi’ne konur. Müebbet almıştır artık Piro. 19 Aralık 1999’da Türkiye cezaevlerinde uygulamaya konmak istenen F tiplerinin ardından Tekirdağ Cezaevi’ne sevk edilir. Burada 8 yıl tutuklu kaldıktan sonra Bolu Cezaevi’ne sürgün edilen Piro 13 yıl sonra, 5 Mart 2021’de mide ağrısı şikâyeti ile hastaneye götürülür. Tetkiklerde lösemi ve böbrek hastalığı olduğu anlaşılır. Bu kez Sincan’a sevk edilir ve 28 Ağustos’ta durumu ağırlaşınca tahliye edilir. Görüşe gelenlere “İyileşmem lazım, özlemini çektiğim dağlar beni bekliyor, gitmem gerekiyor” diyen Piro’nun hasta yatağındaki son sözleri dahi mücadeledir: “Hiç pişman olmadım, bin ömrüm olsa alnından öpüp kurban eylerim bu mücadeleye, yeter ki sönmesin içimizdeki özgürlük ateşi…” Ve 4 Eylül’de hayatını kaybeder.
Esenyurt’ta başlayan bir süreç
Adı yasaklı bir ülkenin sürgünüydü Piro ve üstelik sadece ülkesine de değildi hasreti, ailesineydi biraz da. Sarılmayı, görmeyi bir sohbet etmeye sürgün etmişti ailesi onu. O yüzden ulaşamadığımız ailesi yerine en iyi tanıyan yoldaşları anlatıyor onu. MATUHAYDER Eşbaşkanı ve aynı zamanda Mehmet Ali Çelebi ile 6 yıl birlikte tutuklu kalan Nesim Özkan anlatıyor Piro’yu: “Devrimci bir insandı. 2009’da ilk sürgünde Bolu Cezaevi’nde tanıdım. İlk onun odasına gittim, 2 metre boyu ve güler yüzü ile karşıladı beni.” Piro’nun kendilerine anlattığı kadarıyla hayatını Özkan’dan dinliyoruz: “Devrimcilik hayatına 1972-73 dönemlerinde başladığını söyledi. O zamanlar mücadeleye Esenyurt’ta başlamış. DDKO sempatizanıyken tanışmış mücadele ile. Evliydi. Arkadaşlarla tanışıyor ve onlar da ona, Kürdistan’ı kuracaklarını ve onun için İstanbul’da ciddi bir çalışma yürütülmesi gerektiğini söylüyorlar.” Şöyle anlatıyor Piro o günleri arkadaşına: “Bizler çok sevindik ve heyecanlandık. Bizim de partimiz ve ülkemiz olacak diye. Sonra Ankara’da Çubuk Barajı’nda yapılan toplantının notları geldi. O toplantıdan sonra Lice’nin Fis köyünde bir araya gelip ilan edeceklerini söylüyorlardı.”
‘İşkence izleri hâlâ vardı’
Piro çok işkence çekmiş, en çok da uzun boyu yüzünden Filistin askısında zorlanmış. Yaşadığı işkencenin izleri hâlâ diriymiş Özkan’ın anlattığına göre. Öyle ki, sigara söndürmeden tırnak çekmeye kadar… “Daha önce de tutuklandığında işkenceye maruz kalmış fakat en son 1976-77 yılında tutuklandığında Filistin askısını çok gördüğünü söyledi. Elektrik, kaba dayak gördüğünü ama çok etkilenmediğini anlattı. Ama Filistin askısından kolları ters dönmüş hep. Çekilmiş tırnakların izleri hâlâ vardı. Sırtında sigara yanıkları vardı. İşkencede 18 gün kaldığını söyledi. 5 gün de mahkemeye çıkma süresi…”
Piro’nun ağzından anlatıyor sonra yine: “Bizi sözde doktora da götürdüler. Doktor benim o halimle neyin var diye sordu. Ben de ‘Görmüyor musun neyim var?’ dedim. Sonra doktor ‘Tamam götürün’ dedi ve ‘normal’ bir rapor yazıp gönderdi.”
Cenazesini alırken de normal ölüm yazmışlardı Piro için. O dönemin bütün işkencelerini görmüştü oysa.
Morali hiç düşmezdi
En çok moraline hayran yoldaşları. Ne tutsaklık ne işkence ne de yüreğini tüketen hasretler devirebilmiş o dağ gibi bedenini. “Hevalê Piro’nun yaşamı çok pozitifti” diyor Özkan: “F tipi cezaevleri bilirsiniz 2-3 kişiliktir. Öyle bir insandı ki, haftalık sohbete çıktıları zaman herkes Mehmet Ali Çelebi’yi istiyordu. O kadar pozitifti, mücadelesine o kadar bağlıydı ki, içeri girer girmez ‘Biz kimiz biliyor musunuz, biz Ape Musa’nın torunlarıyız, Önder Apo’nun askerleriyiz, asla unutmayın’ diyordu sürekli. Ben Bolu Cezaevi’nde 6 yıla yakın kaldım. En çok onunla sohbete çıktım. Zamanını çok güzel kullanıyordu. Yeni gelmiş olan arkadaşı hemen alırdı, onunla sohbet ederdi, ilgilenirdi. Bolu’da çok arkadaş yoktu, herkesi sürgün ediyorlardı. Bizi de sürgün ederken cezamızı azaltırdık, onların yanında cezamızı söylemezdik. ‘Siz kısa zamanda çıkıyorsanız gelin size biraz emek verelim çünkü çıkınca bizi unutursunuz’ diyordu. ‘Kapitalist sisteme girince bu dar alanı unutursunuz’ diyordu. Biraz eleştiriyordu ama esasında güç veriyordu.”
Hiç görüşe çıkmazdı…
Özkan, Piro’nun hayallerini şöyle anlatıyor: “Mehmet Ali Çelebi’nin yaşam içerisinde 3 hedefi vardı. Birincisi, yanında olan arkadaşı üzmemek için her şeyi kendi yapardı. Bir yazı olunca kendisi okurdu arkadaşları yormamak için ve ‘Mücadeleye daha doyamadım’ derdi. Mücadele noktasında hayatımda etkisi olan arkadaşlardan biri de odur. Ölümü böyle olmamalıydı…”
Bir de şiir yazar, resim çizermiş ve bir iki ziyaretçisinin dışında hiç görüşe çıkmazmış… “Yaşam içerisinde şiir yazardı. Sonra sorardı ‘Beğendin mi?’ diye. Beğendim deyince öper sarılırdı. Sen beğendin belki diğer arkadaşlar eleştirir, kırmız kalem ile çizer ‘Ben düzeltirim’ derdi. Çok kitap okurdu. Görüş günleri kimse gelmediği için görüşe çıkmazdı. Bizler görüşe gidip gelince bize moral verirdi. ‘Arkadaşa yerime sarıldın mı? Bir ihtiyaçları var mı?’ diye sorardı. Beni çok etkileyen bir arkadaştı. Özellikle eğitim konusunda geri durmazdı. Eğitimde çok düzenliydi. Her şeyi yazardı. Eğitimde yanlışları da doğrular kadar not alırdı. Daha sonra havalandırmaya çıkınca yanlış söylediğimiz kavramları düzeltir, doğrusunu söylerdi. Eğitim konusunda hem disiplinli hem de pozitifti.”
Komün köy hayali vardı
İkinci hayali de en az yaşamı kadar sadeymiş Piro’nun, “Dışarı çıktığında bir köy komünü kurmak. Komün yaşama çok önem verirdi. ‘Çıktığımda bir köye gidip orada komün yaşamı örgütleyeceğim’ derdi.”
Ve üçüncü hayali de ona sürgün içinde sürgün yaşatan ailesinin özlemini gidermekmiş Piro’nun. “Arkadaş üç istediğini yapamadan vefat etti. Hastaneye kaldırıldığında yanına acaba beni tanır mı diye tereddütle girdim. Fakat beni sesimden tanıdı. Ağladı. Dedi ki, ‘Nesim ben sana sarılmak istiyorum.’ Ben biraz geride durdum, dışarıdan geldiğim için çok yaklaşmak istemedim. Sonra bana ‘Yarın gel ne olursa olsun sana sarılacağım’ dedi. Çocuğuna, eşine, torununa sarılamadan vefat etti.”
‘İğneden sonra ağırlaştı’
“Ben oradayken fazla hastalığı yoktu” diyor Özkan. 15 yıl hiç görüşe gelmemiş ailesi, bir yeğeni ve bir akrabası gitmiş sadece. Elbette yılmamış çünkü inandığı ülküsü varmış ama istermiş de bir sarılmak geride kalanlara… Piro’nun hastalığı asıl korona nedeniyle vurulan iğneden sonra ağırlaşmış Özkan’a göre: “Evet, normal hastaydı ama bu kadar çökmemişti. Revire çağrılıyor pandemi iğnesi vuruluyor. Akşam rahatsızlanıyor ve tekrar revire götürülüyor. Ağzından kan geliyor. Bir şey olmaz denilip koğuşa bırakılıyor, aylarca hastaneye götürülmüyor. Ama birden çökmüyor. Bir arkadaş anlatıyor, kilo kaybı olmuş, revire gitmiş ondan sonra da başlamış. O gece birçok arkadaş, müdür ile görüştüler ve Mehmet Ali Çelebi arkadaşı Ankara’ya götürdüler ama oradan sağlam gelmedi.”
‘Halkıma borcum var’
Son günlerinde de ziyarete gitmiş Özkan. “Eve gittiğimde, ‘Nesim beni acilen doktorlara falan götürün, ben hemen iyileşip çalışmalarda yer almak istiyorum’ dedi. Onu asla unutmayacağım. ‘Beni bırakmayın, ben de sizi asla bırakmayacağım. En kısa zamanda beraber çalışacağız. Borcumu ödemek istiyorum’ dedi. Hatta Mehmet Hayri Durmuş’un mezar taşına ‘Ben ölürsem halkına borçlu öldü yazın’ söylemine yakın bir söylemde bulunurdu hep; ‘Ben halkıma çok borçluyum, ben halkıma borcumu ödemeye geldim. Borcumu ödemeden de hiçbir yere gitmeyeceğim. Hatta Esenyurt’tan başlayacağım ve Esenyurt’ta da özgürlüğüme kavuşacağım’ derdi.”
‘Ailesine çok yazdı aslında…’
Öldüğü güne kadar bir hasret olarak yüreğinde kalan ailesine dair ise Özkan, şunları söylüyor: “O dönemde ailesine de kardeşlerine de çok mektup yazdı. Zaten düşman seni rehin tutuyor. İstediğini yapıyor. Arkadaş asla boyun eğmedi, eğmezdi. Koridorda yürürken gardiyanlar kendilerini korurdu. ‘Bize bulaşmasın’ derlerdi. Kanserli bir hastanın morale ihtiyacı var. Arkadaşın ölümünden tabii devlet sorumlu ama ailesi de durup düşünmeli…”
Not: Bu haber, bir portreden çok devletin zindanlarda ölümü dayattığı ama buna rağmen direnmekten vazgeçemeyen on binlerce tutsaktan sadece birini bir nebze de olsa tanıtma ve yüreğini özgür yarınlara adamış hiç kimsenin “sahipsiz” olmadığını hatırlatmak için yapıldı.
Dal gibi ince boyuyla…
Piro tam da Ahmet Kaya’nın Bir Acayip Adam şarkısı gibiydi onu tanıyanlar için:
“Fırtınadan arta kalmış bir teknede tevekkül içinde
Görkemli sakalı ve iğreti parkasıyla gizlediği macerasıyla
Bir acayip adam yaşardı
Akşamları susardı, ben konuşsam kızardı
Bir sürgün kasabasıydı, bir eski zamandı”
Sürekli gülen yüzü, hiç kaybetmediği umudu ve dal gibi ince bedeniyle aramızdan geçip giderken, herkes Piro deyince yüreğindeki hasreti dile getiriyor…